14 Ağustos 2012 Salı

Birini Giymeseydim?

Başını yastıktan kaldırıp saate baktı, sonra yeniden kapadı gözlerini. Uçucu bir hali vardı sabahın; hani gözler kapandı mıydı yeniden karanlık çökecek; uykunun içinde önce yalpalayacak ve sonra teslim edecekti bilincini geceye. Belki ertesi gün anımsamaya zorlasa da kendini anımsayamayacağı yüzler, sesler, objeler ve gölgeler üşüşecekti bilinçten geriye kalan o boşluğa. Gerçekliğini yitirmesin diye sabah, uyandırdı bilincini. Önce sol ayağını salladı yataktan aşağı, üzerinde bastı ve sağlamasına yarım daire çizen bacağını taşıyan sağ ayağını da yerleştirdi gerçekliğin yüzeyine. Halıya temasla birlikte, ilerlemeye başladı banyoya doğru.. önce sağ ayak; üstünde sağ bacak.. sonra sol ayak; üstünde sol bacak. Kollarını hissetmeden girdi banyoya. Havlusunu duşakabinin üstüne fırlattı; küvetin içine girdi. Suyu açtı. Isınmasını beklemedi. Bedenim dediği varlığı şimdi arınmaya bırakılmıştı.
Akşamı düşündü. Karanlığı düşündü. Arınmanın verdiği nazlı sevinci ürkütmemeye çalışarak gülümsedi, gülemedi. Kısacık bir an, her şeye yeniden başladığını müjdeliyordu O'na. Duş anı değişim hissini verir "herkese" diye geçirdi içinden. Uzun sürmüş mutsuzluğunu bir "an" nasıl da değiştirebilirdi. Sevinçle mutluluğun ayrımını yapan, birinin "an" olmasıydı-sevincin.
Duştan çıktı. Bir önceki gün giydiği eteği gördü odasına döndüğünde; koşu bandının üzerine atılmıştı. Hayır, koşu bandının üzerine onu O atmıştı. Atılmış? Bilinç yokken? Belki. Dolabı açtı siyah bir tişört çıkardı; üstüne geçirdi. Mavi. Kotlarına baktı; birini çekti aldı. Mavi. Küpelerinin bıraktığı yerde olduğunu biliyordu. Saate yeniden bakarken ve bir yandan da neden hep aynı küpeyi takıyorum düşüncesinin içinden geçerken, onlar da yerlerine yerleştiler, onlar en sevdiği küpeleriydiler. İmitasyon olmalarına rağmen. Mutfağa girmeden salona uğradı, balkon kapısını kontrol etti yağmur yağarsa ben yokken diye. Mutfağa geçti ve dolaptan o gün için hazırladığı öğle yemeğini aldı. Taze fasulye, iki dilim kepekli ekmek-biri kahvaltı için- ve iki elma. Dün benzer elmalardan birini dişlerken, ne kadar uzun zamandır böyle sulu, böyle tadı damağına uygun bir elma yemediğini düşünüyor ve doğru bir alışveriş yaptığına seviniyordu. Küçük bir sevinç anı daha varmış meğer "dünde".
Koridordaki aynanın önüne geçti; makyaj çantasından çıkardığı pudrayla yüzünü "kabul edilebilir" bir yüz haline soktu. Rimel sürdü; dudaklarına da "cherry" parlatıcı. Biraz da allık. Allaşan yanakları da pek güzel olmuştu sanki. Çantasını aldı. Rahatlığın sembolü sandaletlerini geçirdi sağlı sollu ayağına.. "Birini giymesem mi?" dedi, gene gülümsedi kendine.

Merdivenlerden beş kat aşağı zıplar adımlarla iniverdi. Saniyelik bir bakış attı son kattaki boy aynasına. Tamamdır, dedi ve çıktı apartmandan.

Mavi tişörtlü, mavi kotlu, at kuyruklu bir kadın caddede yürümeye koyuldu böylece.  Henüz kalabalık olmayan caddenin birkaç metre aşağısına ulaşmadan minibüs geldi. Bu yıl hayatında ilk defa güneş gözlüğü ile karışmıştı insanların arasına. Güneşten mi insanlardan mı korunmalıydı? Bilemedi hangisinden kaçışla saklanmıştı siyah camların ardına..
"Birini giymeseseydim ne olurdu ayakkabıların?," diye sordu yeniden kendine. Ayak kabı: Kap. Gülümsedi siyah camların ardından gözleri...

11 yorum:

cem dedi ki...

bi gün karşına geçip ya da bir gün karşıma geçip "mutluluk ne güzel şey" diyeceğiz birimiz değil mi?

içimizden biri de olur, bu ara içimizden biri de mutlu olsa olur. ya da bir gün sorgusuz sualsiz yaşamak da olur.

off ayşe, bi gün iyi başladı ve öyle gidiyor gün ve hatta günler diyeceğiz değil mi?

gerçekten birini giymese, ne olurdu?

Karōshi dedi ki...

Birini giymediğimiz günlerde mutlu olacak birimiz ya da ikimiz... haydi Pandora da olsun bari mutlu:)
Bence de offf... ama böyle günlerimiz olmasaydı biz de yakından tanımayacaktık birbirimizi.. Öyleyse iyiyiz aslında Cem!

Ebru dedi ki...

Canım ya sen çok güzel yazıyorsun.
Geç de olsa dönüp okuyabiliyorum. Daha sık yaz
detaylı detaylı tarifleyişine özellikle bayıldım

Kızıl dedi ki...

pandoranın şu hayatındaki insanların sağlık sorunu düzelmeden mutlu olması zor gibi :( ne zaman iyiyim ben desem kötü haber alıyorum :( neyse. umarım geçer bu günler de sağlıkla.. şimdi gelelim yazıya.

çok hoşuma gitti bu yazın. işte dedim ne güzel anlatmış yine. hem de kendini..

gözümde canlandırdım bir bir. canım benim. nasıl güzel yakışıyorsun sen aynalara. varlığını çok seviyorum senin..

bu arada..

senin son kat dediğin benim içinse ilk kat olan boy aynası için Suzi'nin doğum günü için size geldiğimiz akşam Arif dedi ki; bu aynayı kesin senin için koymuşlar :) çok sevmiştim ben o aynayı :) senden çok değil ama.

hastayım.. umarım iyi olucam en kısa zamanda. muahh

Kızıl dedi ki...

bir de.. ben Cem'e küstüm... kesin bu. küstüm işte..

Kızıl dedi ki...

ayrıca, resmin de çok güzel olmuş yine. benim için çizdiğin resme benzemiş. beğendimm :)

Kızıl dedi ki...

yorumumu yolladığım anda bir tuhaflık sezmiştim. ilk yorumda ozellikle. lenn ne kadar çok "için" demişim :) hahaha

cem dedi ki...

ahaha, burda da bana çemkirmiş yauvvv..:) bana küsülür mü hiç yaaa

Karōshi dedi ki...

Nehir İda'm.. bu aralar okuma modundayım ama yazarım ara sıra gene.. sağol canım.. ayrı düştük epeydir aklımdasın ama:(

Pandora'm,
Umarım bugün iyi uyanmışsındır. Aynaya gerek yok zaten.. birbirimizin yüzüne bakalım o yansıtır bizi bize:) Cem'e neden küsesin geldi? Bunun Cem ve benle.. yani bizle ilgisi var mı? Yani BİZ'le:) Kıskanmayla:P

Cem'im,
Küsmemiştir Pandora sana:) Benimle ilgilen arkadaşım diyordur:)

İDEA dedi ki...

Hanım hanımm ben geldimmm. Voltranın sırt kemiği. Bel kemiğimiydi o :)))

Bu arada özlemişim okumayı seni. Zamanım oldukça eski yazılarına bakmaya çalışacağım ufaktan.

Karōshi dedi ki...

Hoşgeldin İdea'm,
Kemiğin adını ben de bilmiyorum ama İdea olarak gelişin yeterli zaten. Ben de senin yazılarını özledim. Sonbaharda güzel yazılır! Yazalım! Eski günlerdeki biz olmasak da, eski günlerin coşkusu ile yazsak keşke...