23 Ağustos 2012 Perşembe

Günden geceye.. Geceden güne.

Dün akşam dokuzda yatağa girdim. Gösteri Peygamberi'ni okuyorum; yatağa girer kitabı bitiririm dedim ama çok niyetim yoktu ki ışığı hemen kapadım. Pencereden gelen esintiye bıraktım kendimi. Karşı apartmandan gelen maç anlatıcısının sesi, hala sokakta oynayan çocukların sesleriyle harmanlı ama daha baskınca kulağıma kulağıma vurdu ama hiç rahatsız olmadım. Sokağın ve yaşamın sesiydi bu. Telefonumu 12'ye kurmuştum-ilaçlarımı almak için- bir tek o zaman uyandım. Tabii bir de sabahki alarmın sesine: 06.05. Ne 6'ya ne 5 geçeden daha ileriye kuruyorum alarmı. Anlamı var demek ki kafamda. "Yaşlı doğan, giderek gençleşen" bir burçmuş benimkisi. Evet, bu benim diyorum ama gece insanı olmayı çok seven ben nasıl oluyor da "artık" bu kadar erkenden yatağa giriyorum? Yaşlılıkla uyumanın alakası yok mu yoksa? Gündüz yaşayan insanlardan olmak istemiyorum hala ben. Gerçi kafasını yastığa koyar koymaz uyuyan insan da "hala" değilim.
Ne korkunç bir zamandayız. Uyumanın ya tam sırası ya da uyanmanın. Son bir yıldır uyumayı tercih ediyorum. Hala izlemedeyim ve hala acı çekebiliyorum. Ama acı çekmenin, değiştirmediğini bildiğimden acı kaynaklarını... hayır öyle de değil.. önceden de biliyordum bunu... sanırım bilmediğim sebepten ya da kendi özel yaşamımı korumak isteğiyle .. kapıyorum gözlerimi. "Güzel şeylerden bahsedelim.. "diyorum. Kötü (!) şeylerden bahsetmenin ne kadar anlamsız olduğuyla ilişkili bu... yani biz kimiz ki bahis konusu yapma cüretindeyiz acıyı? Acının sahibi miyiz de? Dört yıl önce malum acımın içindeyken, aynı acıyı benden yıllar önce yaşamış bir dostum, "Herkese anlatma..," demişti. "Ben o hatayı yapmıştım," demişti. O zamanlar herkesi dost bilen ben iki yıl sonra anlamıştım acının da değerli bir anı olduğunu ve bunun da tüm değerlilerimiz gibi "herkesle" paylaşılmaması gerektiğini. E, tabii ki yediğimiz kazıklar, hep en zayıf olduğumuz yerlerimize saplanır. "Seni tanıdığımdan beri kötü şeyler yaşıyorsun. Biraz da kendin yaratmıyor musun bunları? " demişti kazığı saplayan "dost" (!). Ölüm, benim yarattığım bir "bu" muydu yani:) Çok kırılmış çok kızmıştım ona. Şimdi olsa kızamazdım ve kırılmazdım da-çünkü ayırabiliyorum dostu. Düşmanınız olmayan kişinin dost olmadığını-illa ki de dost olmadığını. Dolayısıyla da aslında kazık da yoktur. Yanlış ve yerine ulaşmayan bir mesaj vardır ortada-paylaşılamamış bir mesaj. Paylaşılamadığı için değersizdir. Acı, anı mıdır? Acından ötürü kendine acımadığın noktadan sonra acı, anıdır. Değeri yüksek bir anı. Değerini veren, bizi biz yapmasıdır diye kestirip atmıyorum. Onları da geçtim. Değeri kişiye göre değişir. Bizim verdiğimiz herhangi bir değerde olabilir acı. Benim için gözlerimi kapayıp da baş başa kaldığımdır o. Baş başa kalabilmektir. Kendinle yüzleşmendir. Kendine hesap sorman, bazen kızman ve bazen de kendini affetmendir. Vicdan azabı olabilir bazen; bazen de ortaklaşa taşınmış bir eski derttir. İnsanı, insana en samimi olarak yakınlaştırabilen ortak bir bakıştır- diğerinin gözlerinde yakalayabileceğin en gerçek ve en kendini ele veren bakıştır. Yaşama yeniden başlayıştır.Olgunlaştığında şekil değiştiren şeydir. Neşeye çıkaran-her şeyle mutlu olmaya hazır bir şekle ve çabaya büründürendir sizi, yani beni. Acının sahibi olmak lazım önce, ona sahip çıkmak lazım sonra, şimdilerde çok popüler olan sözcüğün anlamını kaybettirmeden-mahremiyetle- korumak da..
Akşam oldu. Hassasiyetler artışta. Saat 23.14. Sodam bitmek üzere. Duş zamanı geliyor. Son iki sigara. Gayrete de gerek duymadan ilaç saatini de tutturacağım sanırım. İki sigaradan hemen sonra duşa girmek yeterli. Üçüncüsü olmasa/ olmazsa.... tamamdır. Sokağın ve yaşamın sesine karışsın bu gece de benim uykum.

2 yorum:

Kızıl dedi ki...

duşumu aldım, mineralli suyumu içiyorum okurken yazını. tam tersi olmuş benim seninkinden. kocam yanımda maç izliyor. sen muhtemelen uyuyorsun. bense/biz az sonra yatağa gireceğim/z uyumak için. belki kitap okuyacağım az biraz kitap ışığımla uyumadan önce.. acı konusuna ise değinmek istemiyorum. ama şöyle diyeyim kısaca.. acın, acım.. acımın, acın olduğu kadar.

dostum benim.. bir yanı sorgulayan, diğer yanı çözmüş olan dostum. huzurlu uyku olsun. ve iki sıcak kelime daha "seni seviyorum".

Ebru dedi ki...

Biraz evvel Pandoraya da dedim güne sizinle başladım. Ne güzel.
Bazı yerleri iki defa okuttun 'hı hı doğru' diyerek.
Bazen işte o hassasiyetin arttığı anlarda uyumak ne güzel bir sığınış. Kaçış değil.
Galiba Gülün Adında geçiyordu 'uyku günah gibidir' neyse geldi aklıma öyle işte.
Öpüyor sarılıyorum can.