4 Mayıs 2012 Cuma

İşaret

Biz hala kendimizi tamamlamaya çalışırken hatta yarım ve hatta çeyrek olduğumuzu daha yeni anlamışken doğurduk. Yıllar geçti ama değişmedi yarımlık, çeyreklik ama tamamlamaya da pek an/zaman kalmadı-ki onlar başladılar tamamlanma çabalarına. Bir yandan güzel derken bir yandan da panik havası esiyor anne sıfatımın üstünde. Hani üflesem, geçmeyecek. Çocukluk, ergenlik, yetişkinlik derken türlü türlü roller içinde "eriyoruz" ve bu erimenin adına da "yaşam" diyoruz. Yaşıyoruz.
Bu hafta yaşadığımı hissettim. Bunu hissedebildiğim için tabii ki mutluyum. Erisem de bitmiyorum. Hem bu güzel; hem bitsen de bitmek güzel. Yeter ki samimi olsun hissettiğin. Bitiş de tamamlanışa yakındır.
..
Akşamüstü birlikte yazdığım adamı düşündüm. Düşündüğümden hiç korkmadım: bana şimdi çok yabancıymış gibi gelse de demek ki yakındık, dedim. Aşk için yazmadık ama aşkla yazdık. Başka yaşamlardan içimize kalanlara ve kalanları yazdık, dedim. O zaman yani birlikte yazarken ne kadar yalnızsak, sonrasında da öyleydik, dedim. Yakındıysak da uzun sürmedi bu yakınlık ama yakındık, dedim.
Sonra da.. ne zaman uzak düştüğümüzü düşündüm. Yazılardan uzaklaştığımız ilk andı o "düşüş". Gerçek yaşam yani yemek-içmek, para kazanmak-kazanamamak, harcamak-harcayamamak, sevişmek-sevişememek arasında eridik. Eridik ve bittik ama bu kez -bunu hissedebildiğimiz için- mutluyum demedik. Ben demedim ve O da demedi, biliyorum. Sonuna dek gitme eğilimdeydim ben. Öyle coşkuluydum.. Karşılıklı yazdıklarımızı önce çok salla pati sonra da alenen "hiç" okumazken bitti. O okumadı; ben okumadım. Hiç konuşmadık. "Ben artık yazmıyorum," dedi. .... bir gün. Sonra kendim devam ettim. Yazdım. Gerçek yaşamla yazdığımız yaşamı yan yana tutmaya çalıştım. İnadına değil ama inandığım uğruna. Kendi adımlarımla yürüdüm. Gideceğim bir yer yoktu ama en azından yürüdüm.
..
Bu akşamüstü (akşamla üstü ayrı mı yazılır bitişik mi.. bilmiyorum şu an), en olamayacak yerde ve sadece bir "Merhaba"lık an ve mesafede O'nunla karşılaştım. O an ve mesafeye sığacak şekilde uzatmadan merhabalaştık. Başka bir şey konuşmadık. Konuşmazdık konuşabilecek olsak da. Ben O'na "Neden vazgeçtin?" demedim. O da bana.. demedi.
...
Yabancılaştırma efekti olarak, metrobüse bindim en sonrasında. İtiş kakış arasında, güldüm. Gerçek yaşamla,-yeniden- karşılaştım. Bir teyzenin yana düşmüş başı (yorgunluktan) kafamı olması gereken yere getirdi. Burnum, sağ yanımdaki pencere ile buluştuğunda, O hala ordaydı. Bekliyordu ama ben gidiyordum. Eliyle bir işaret yaptı anlamadım.

P.S. Yazılanları okumadığında daha önce okuyanlar.. bitmiştir. Ferah.. bir his ama keşke bitmese. Ya da bitse... her şey aynı ya.. bitse. İşareti de gerçek yaşamdaki gibi anlasak ve bitse.

Hiç yorum yok: