22 Nisan 2013 Pazartesi

Bomonti

Bir yere uğradık, sonra en son bir aradayken, en son mutlu olduğumuz yere doğru yürümeye başladık. "Bizden başka kimse sevmiyor orayı," dedi. "Benim arkadaşlarımın hepsi seviyor ama, "dedim. Benim arkadaşlarım.. Biri de O'ydu. O'nun arkadaşlarından biri de bendim. Dost ve arkadaş ayrımı yapardık eskiden. Şimdi hiç gerek yok. Arkadaş kelimesi yeterince karşılığını veriyor aramızdakinin. Azaldıkça insanlar, farklı nedenlerle-azalttık ya da kendileri azaldılar gittikleri için- karşı karşıya çarpışması gereken yakınlığı anlatan iki farklı tanım da kalmadı. Ya da uzaklığı demeliyim. Her yakınlık, uzaklığı, her uzaklık da yakınlığı tanımlar..
Üç kişi olduğumuz zamanı konuştuk. Belki şimdi olduğundan daha çok sorunumuz vardı ama neşeliydik.. dedik. "Mutluyum ama neşem kalmadı," dedim ben. İnsan mutluyum diyorsa, neşeli de olmalıdır sanki.. ama yok olamayabilir. Her zaman da değil bunun yoksunluğu.. bazen an an neşe geliyor.. ve gidiyor. Üzerine söz söyletmiyor bu an an.. an an.. an an.. gelişler. Şikayet etmeye olanak tanımıyor beklenmedik anlarda gelen neşe kırıntıları.
ORAYA gittik. Çatıların üstündeydik gene. Pazara özgün  sakin kalabalığın tadını çıkarabilirdik; arada kendimize kendimizi unutturabilirdik ama olamadı. Kanatlarımız olsa bu akşam gene uçamazdık. Birimizin canı fena halde çekilmişti içinden. Bir gün öncesinde, geçmişini kaybetmişti. Geçmişi, bir başkasının geleceği olmaya karar vermişti. Düğün dernek kurup basıp gitmişti.  İnsan, geçmişini kaybedince canı içinden çekilir. 

13 Nisan 2013 Cumartesi

Kendimce..

Bir şeyler yazmam gerek bugün ki her yaşadığım gibi "içime" yazılmasın bugünün ağırlığı. Bugün anılarımızın temelini atan bir insan uğurlandı. Bana, dostlarımla yaşadığım en "genç" anıların mekanını sağlayan insan uğurlandı. Ah keşke daha güzel anlatabilsem.. daha özel şeyler söyleyebilsem. Olmuyor olmasına ama iyi ki Köprüaltı Çocukları olmuşuz biz bir zamanlar. 15 Mayıs 1992 gibi bir tarihi, hiçbir şeyi aklında tutamayan ben, hatırlıyorum hala. Köprümüz yanmıştı; mekanımız kül olmuştu.Bundan sonra, neler olmuştu'yu anlatmayacağım. Bizi biz yapanlar.. orda başladı.. Taksim'de devam etti. Dahası var mı yok. Hayatımdaki Bisikletli Çocuk'a orada rastladım ben. S.'yi orada tanıdım; B.'yi orada tanıdım. Sürtslerle her ilki yaşadım. İlk biramı orada içtim. İkinci birayı orada içtim. Daha fazla birayı da orada içtim. Daha dahasına izin vermemeyi de orada öğrendim. Çok güzel müzikler dinledim. Ve hala onları dinleyebiliyorum yalnızca:) Yaşamı başka türlü ama değerini vererek yaşamayı da orada öğrendim. Bisikletli Çocuk'u unutmamayı da orada öğrendim. Bisikletli Çocuk'la ıssız bir Beşiktaş sabahında karşılaşıp, O'na "Merhaba", dememeyi de orada öğrendim. Ben biliyordum, daha başka zamanlarda "yeniden" birbirimizle karşılaşacağımızı, bunu bilmeyi de orada öğrendim, evet. Karşılaşıp, "Merhaba"nın ötesine geçeceğimizi, sarılıp kalplerimize, hayatımızın kalan kısmını birlikte geçireceğimizi... de öğrendim. İyi öğrenmişim, iyi şeyler öğrenmişim, bugün uğurlanan o insanın mekanında.Başka başka güzel sözler vardır söyleyebileceğim ama benden bu kadar. Olduğum gibi olduğumca yazabildim. Nurlar yağsın üzerine. Zizania'nın dediği gibi "geçmişten geçemedim" ben de bugün. Kendimce geçtim, belki de.. kendimce. Bisikletli Çocuk'la beni yan yana gördüğünde gene.. birkaç yıl önce...  şaşırmıştın aslında, değil mi? Ama onca insanın anısını taşıdın sen, çok da şaşırmış olamazsın, değil mi Abi... Kendimce veda ettim sana.. denedim Zeki Abi.. 

"Senin o çocukla ne işin var?"diye kulağımı çekmiştin bir akşam.. Ben, O Bisikletli Çocuk'u hala seviyorum, Abi:):)