24 Kasım 2012 Cumartesi

Hangisi...

"Hava çok soğuk ama teras kapısı açık." "Teras kapısı açık ama hava çok soğuk." İstediğin gibi değiştir dizimini sözcüklerin, bazen her cümle-"cümlesi!" hep aynı şeyi anlatıyor. Aynı cümlede, "bazen" ve "hep" i kullanmanın tezatlığını dahi fark etmiyorsun. Aslında tezat da yok. Bu "Bazen her şey çok saçma geliyor," demekten farklı mı? Sanırım biraz farklı. Benim günlerim böyle geçiyor. Söylüyorum kendime, soruyorum kendime. Dinliyorum kendimi, yanıtlıyorum kendimi. Gece böyle geçiyor, sabah olunca düşünmediğim için mutlu uyanıyorum. Mutlu olunca en az sıklıkta sorarız soruları. Mutluluk soruları azaltır, mutsuzluk sessizliği çoğaltır ama soruları da. Neşe ile mutluluğu ayıran da sessizliktir. Neşeli olan, ses çıkar. Mutlu olan, ses çıkarmaz. İsyan etmek de başka bir halidir mutsuzluğun. Kabul edilmeyen mutsuzlukta feryat da vardır gerçi; figan, öfke, hesap sorma da- üzüntü ile harmanlanır tüm çıkarılan sesler ya da kendinden hesap sormalarla kendine acımaya; kendine üzülmeye dönüşür kabul etmemeler. Mutsuzluğunu kabul edenlere ne denmeli o zaman? "Vazgeçmişsiniz, ondan ötürü susuyorsunuz mu?" Ama onları kimse fark etmez ki. İsteseler, zaten "ses" olurlardı hayatlarımızda. Fark edilirlerdi eğer isteselerdi. O vakit, vazgeçmemiş derdik onlara. Ya da bir şey demezdik.  Çok düşünmüyoruz malum bizden başka olanı. Ben de düşünmüyorum çünkü dayanılmaz olan hayat, kendinden başkasını düşünmediğinde "biraz" dayanılır olabiliyor.

Emin değilim bu konuda da. Bir boşluk var içimde. Orada ne duruyordu da gitti; benim için neydi anlamı da yok oldu, bitti... bilmiyorum. Ama bir şey; "tek" bir şey çok değişti; fazlaca değişti. Onun yoksunluğunu çekiyorum. Ve mutsuzluğunu. Fazlaca.

"Hava çok soğuk ama teras kapısı açık." vs. "Teras kapısı açık ama hava çok soğuk."
Bu iki cümleden hangisini ederdim ben, ben gibi? Önceliğim kafamdaki????
Can'sızken canlı olmaya zorunlu olmak zor.

16 Kasım 2012 Cuma

Sürmesinin İzi Adamın: "Öptü ve öldüm."



"Ölürdüm."
"Öpmeseydim bu dudakları bu akşam ölürdüm."

"Öptü ve öldüm."

Yatak, sol yandan duvara cepheli. Adam üstünde uzanmış, sağ kolu yastığa yan düşmüş başını destekliyor. Yatağın özgür diğer yanına bakıyor gözleri. Dudakları gülümsüyor. Odanın ortasında bir telaştır gidiyor. Telaşına gülümsüyor adam o kadının. Kadının ayakları çok rahatmış "imajı" vermek çabasında; geziniyorlar yatak ve pencere arasında. Elinde bira şişesi. Çabucak boşalıyor. İçindeki değişse de bir bira şişesi hep elinde. Biri bitince diğerine geçiyor. Aklında arada bir gelip giden: "Çok mu içtim.. içiyorum?"

"Çok mu içtim... içiyorum?"
"Çok mu içtim.. içiyorum?"
"Çok mu içtim.. içiyorum?"
"Çok mu...."

"Haydi gel, artık..."
Yumuşacık sesi adamın.
"Haydi..."

Kalın gülümseyen dudaklarından çıkan ilk çağrı, kalın dudaklarındaki utangaçlığı saklayan kendi "acemi-şuh" gülümsemesine çarpıyor. Siyah eteği ve "herzaman" içinde kendini istenilir hissettiği bluzu. Siyah bluzu. Bluzun orta yerinde çatalı. Siyah asker botları. Çıkarılmadan bedeniyle birlikte yatağa uzanıyorlar. Adamın yanına. Beyaz yastık, siyaha bulanıyor. Artık başı yastığa düşmüş adamın. Aynı yastığa başını yatırıyor kadın.

Şimdi gözler. Sürmeli. Doğuştan sürmeli gözleri adamın içine giriyor kadının. Orda kalıyor sürmesi adamın. İçine sürülü. Uzun zaman. Gitmeler, gelmeler. Sessizlik. Sesler. İz. Boynundan dökülen dokunuşlar. Sahiplenici. Şefkatli. Bazen sahiplenici. Bazen şefkatli. Gitmeler. Gelmeler. İçinde kalan sürmesi adamın. Sesler...

"Öpmeseydim bu dudakları bu akşam.. Ölürdüüüüüüm..." Dokunuşu dudaklarının, derinleştiriyor içindeki sürmenin izini.
Boynundan dökülen dokunuşlar. Boynundan dökülen dokunuşlar, göğüslerinde ... duraksıyor. Sessizlik.. Sesler.. Sahiplenici. Şefkatli.. Gitmeler ve gelmeler.

İçinde kalıyor adamın sürmesi. Delip geçiyor duvarını. Kale yıkılıyor.

"Öpmeseydim bu dudakları bu akşam.. Ölürdüüüüüüm... "

Darmadağın kadın. Adam öpüyor ve kadın ölüyor.

Bir arkadaşım hatırlattı, eski yazılardan..